DEĞİŞİMİNİZİ NASIL ALIRDINIZ?
Covid-19 pandemisinin ortasındayız. Her gün aldığımız yeni bir haber ile duygudan duyguya geçiyoruz. Rutin dışında bir zamanda çalan telefon, duygu ve düşüncelerimizi allak bullak edebiliyor. Böyle zamanlarda hep “hayrolsun inşallah” diyerek telefonu açtığımı fark ediyorum. Bunun bir zihinsel hazırlanma süreci olup olmadığını düşünüyorum sonra. Birkaç kere “Duygusal Dayanıklılık” konusunda bir şeyler yazmaya niyetlenmiştim. Ama hep başka bir başlık o konunun önüne geçti. Bugün de yazmaya niyetlenip oturduğumda peş peşe tanıdık bildik birkaç kişinin vefat haberini alınca, konuyu farkındalık sağlamak ve bilinçlenmek açısından ele almanın öncelikle kendime fayda sağlayacağını düşündüm.
Değişim fikri bize nasıl gelir?
Bu sorunun iki ana cevabı var. Birincisi bizim istediğimiz gönüllü değişim, diğeri ise bizim dışımızda gelişen olayların bir şeylerin bizi değişmek zorunda bıraktığı durumlardır. Kısacası isteğe bağlı ve istem dışı değişim diyebileceğimiz iki durumdan bahsediyoruz. Bu başlık sadece bireyler için değil, aynı zamanda organizasyonlar için de geçerlidir. Bu konuda detaylı ele alacağımız modellerin de ilk geliştirilme yeri insanlar olmuştur. Sonrasında işletmeler ve diğer organizasyonlara uyarlanmış, geniş bir literatür oluşturulmuştur.
Girizgahı Covid 19 salgını ve onun bizdeki etkilerinden bahsederek yaptık. Buradan devam edelim. Bu günlerde çevremizde veya bizzat kendimizin yaşadığı, psikolojimizi negatif etkileyen nelerin olduğunu veya nelerin olabileceğini bir gözden geçirmek ister isek görebileceklerimizden ilk aklıma gelenleri sıralamaya çalıştım.
- Çin’den başlayan bu salgını önce uzaktan, bir filim seyreder gibi izledik.
- Bu salgının sadece “sarı ırk”ın etkileneceğine dair bilimsel temele dayanmayan ve bizim genetik özelliklerimizden dolayı bize bulaşmayacağına dair kehanetlere inandık.
- Sonra yakın ülkelere ve bize benzeyen coğrafyaya, İran’a, İtalya’ya geldiğini görünce, konunun ne kadar ciddi olduğunu anladık.
- Tedbirler ile birlikte; okulların, iş yerlerinin kapanması, sokağa çıkma yasağı, uzaktan çalışma gibi çok ihtimal vermediğimiz konuları hayatımıza dahil ettik.
- Düğünler ertelendi, toplu iftarların ve cemaatle teravihlerin olmadığı ramazan yaşadık.
- Başta her defasında sabunlu suyla el yıkamak gibi, kolonya gibi kültürel anlamda daha “Anadolu”lu olan bazı alışkanlıkların ne kadar önemli olduğunu yeniden keşfettik, maske ve dezenfektenin karaborsa ürünü olabileceğini yaşadık.
- Yurtdışında olan yakınlarımızın ülkemize gelmesi konusundaki başarılı seferberliğe şahit olduk.
- Dijital hayatı öne aldık, alışverişler hızla oraya taşındı, buna hazır olmayan lojistik alt yapımız bir hayli zorlandı.
- Başta Zoom olmak üzere görüntülü dijital toplantılar ve eğitimleri keşfettik.
- İnternet alt yapısının hayatımızdaki önemini, bir daha unutmayacak şekilde kavradık.
- Sonra tanıdık insanların Covid 19 yakalanması, bilinen bazı meşhur insanların vefat haberleri olaya başka bir boyut kazandırdı.
- Salgına maruz kalan ve vefat eden, iyileşen insan sayılarını öğrenmek için her akşam Sağlık Bakanı’nın televizyonda görüneceği saati bekledik. Bakanın yüzünden işlerin ne tarafa doğru geliştiğini anlamaya çalıştık. Bilim Kurulu diye bir şeyin var olduğunu gördük.
- Sağlık çalışanlarının kendilerini nasıl bu salgınla mücadeleye adadıklarını gördük, onları balkonlardan alkışladık.
- Arkasında Haziran geldi, dünya ile birlikte artık biraz gevşemenin psikolojilere iyi geleceğine inandık. Tatillerimizi yaptık. İşlerimize döndük.
- Sonra sonbaharda biter dediğimiz salgının ikinci tepesi mi, belki üçüncü dalgası mı olduğunu dahi anlayamadığımız bir süreç içinde, en yakınımıza kadar yaşar hale geldik.
- Hasta sayılarının arttığı, ölümlerin tekrar artış trendine girdiği bir dönemin tam ortasındayız.
İnsan yazmaya başlayınca fark ediyor, ne kadar çok şey yaşadığımızı ve her birimizin özelinde daha ne kadar ilginç yaşanmışlıklar olabileceğini, hatta fazlasını… İnsanlık, tarihinde bütün Dünya’yı etkileyen bu kadar geniş çaplı yaşanmış bir şeyi daha öncesinde görmedi. Vebalar, ispanyol gribi, dünya savaşları, aids, sars, ebola; hiçbiri bu kadar geniş kitlelerin dibine kadar gitmedi, içine girmedi.
Hastalık taşırız, bulaştırırız diye yaşlılarımızı ziyaret edip, ellerini öpüp, sarılamıyoruz. Çok sevdiğimiz akrabalarımızı, dostlarımızı, sevdiklerimizi yeterince göremiyor, birlikte zaman geçiremiyoruz. İzole edilmiş bir hayatı yaşadığımız yetmiyormuş gibi, geliştirilecek aşılar ve o aşıların arkasına yüklenmeye çalışılan komplo teorilerini, 5G hikayelerini, dünya nüfusunun yaşlılarını öldürerek, gençleri kısırlaştırarak kontrol altına almaya çalışıldığına dair korkunç senaryoları dinliyoruz. Aşı geliştirilsin mi geliştirilmesin mi ona bile gönülden destek veremiyoruz. Devam eden bu süreç bizi çok etkiliyor, değiştiriyor. İstemli değil, istemsiz değiştiriyor.
Böyle zamanlarda istem dışındaki gelişmelerin bizi nasıl değiştirdiğini işleyen birçok psikolojik model var. Bu modellerden en bilinenlerden biri, İsviçreli Amerikalı psikolog Elisabeth Kubler-Ross’un başlattığı ve zaman içerisinde ilave çalışmalar ile geliştirilen, keder – yas psikolojisi diyebileceğimiz Kubler-Ross Modelidir[1]. Bu çalışma literatürde “Değişim Eğrisi” olarak ta bilinir ve 5 temel aşamadan oluşur.
- Reddetme Aşaması: Bireyin yaşananı kendince geçerli olan bir gerekçe ile kabul etmeyip, inkâr ettiği aşamadır.
- Öfke Aşaması: Yaşananı anlayıp bireyin bunun sebeplerine kızdığı, birilerini suçladığı bu aşamada daha çok niye ve kim sorularının yoğun olduğu görülür. “Niye benim başıma gelir böyle şeyler?” gibi sorular öfkenin yansıtılma şeklidir.
- Pazarlık Aşaması: Bireyin yaşanan hadiselerin gerçekliğini anlamaya başladığı aşamadır. Kısmi dirençler ile kendisinde bir rahatlama, hareket alanı oluşturma sürecinin olduğu safhadır.
- Depresyon Aşaması: Oluşan hasarların kişiyi dünyaya ve yapmak istediklerine karşı kayıtsız kaldığı, boş verdiği, bundan sonrasında olacakları anlamsız bulduğu dönemdir.
- Kabullenme Aşaması: Hayata kalınan yerden başlandığı, her şeyin düzeleceğine dair inancın tazelendiği bu dönem, psikolojik dayanıklılığın kendisini gösterdiği aşamadır.
Kubler-Ross’un çalışma arkadaşı olan David Kessler de bu modele 6.aşama olarak “Anlam Aşaması”nı ilave etmiştir. Keder- Yas Psikolojisinde çok önemli bir yeri olan bu modele kültürel gerçeklerin ve her aşamanın yaşanmayabileceği ile ilgili uygulama eksikliği kaynaklı çok eleştiri yapılmıştır. Eleştiriler gelse de Model özellikle insanlar kadar bu travmatik değişimleri yaşayan işletmelerde geri dönüşü anlama ve uygulamada çok önemli fikir vermesi açısından da önemlidir.
Değişimin diğer ana başlığı olan “İsteğe Bağlı Değişimi” ele alan ve yine hem bireyler de hem de organizasyonlara uygulanabilecek bir başka modelden bahsederek konuyu toparlamak istiyorum. Bu model Don Kelley ve Daryl Conner tarafından geliştirilen “Duygusal Değişim Döngüsü Modeli”[2] dir.
Bu modelde de bireylerin isteyerek yapmaya çalıştıkları değişim çabalarını beş aşamada açıklamaya çalışmaktadır. Sırası ile bu aşamaları aşağıda sıraladık.
- Bilgisiz İyimserlik Aşaması: Bireyin hayatında yapacağı değişikliklere yönelik, araştırma ve detaylı bilgiye dayanmadan, değişimi yapabileceğine dair “saf” olduğu, inanç taşıdığı aşamadır.
- Bilgiye Dayalı Karamsarlık Aşaması: Değişim yolculuğuna çıkan bireyin, neleri değiştireceği ile ilgili detaylara girdikçe, konunun ve değişimin ne kadar zor olduğunu fark ettiği aşamadır. Bir çoğumuzun hayatında başlayıp da tamamlayamadığımız yetkinlik bazlı değişimler bu aşamada yarım kalır. Bu aşamayı görüp, üstesinden gelenler başarılı olurlar.
- Umutlu Gerçekçilik Aşaması: Karamsarlığın verdiği şüphelerin atlatıldığı, kişinin kendi gerçekleri ile yüzleşerek değişime daha gerçekçi yaklaştığı, umutlu olduğu dönemdir.
- Bilgiye Dayalı İyimserlik: Bireyin, artık neyi nasıl değiştireceği konusunda geniş bilgiye sahip olduğu ve ciddi mesafe kat ettiği aşamadır. Bu aşamada ince detayların çalışılması zaman alır.
- Tamamlanma Aşaması: Yola çıkarken ulaşılması düşünülen son noktanın, aradaki keşifler ile yeniden gözden geçirilerek şekillendirildiği, istenilene ulaşılan aşamadır. Sonucun insana ne getireceği bundan sonraki dönemde anlaşılabilir.
Değişimi ister biz tasarlayalım ister ise şartlar zorlasın; muhtemel geçilecek aşamalar ile ilgili karşılaşılabilecekleri anlatan iki modeli bilginize sundum. Bir çoğunuz bu modelleri biliyor olabilirsiniz. Bilmek çok önemlidir, ama yetmez. Önemli olan bilineni yapabilmektir.
Kendimizde ve çevremizdeki insanlarda isteğe bağlı veya istek dışı değişimler olduğunu gördüğümüzde, insanlara ve konulara nasıl yaklaşacağımıza dair bir hatırlatıcı not düşmek istedim. Keşfimizin bol, değişimimiz en az hasarla ve gönlümüze göre olduğu güzel günlere inşallah.
Ünsal Sözbir
[1] Elisabeth Kubler-Ross – Ölüm ve Ölüm Üzerine – 2010 – April Yayıncılık
[2] Don Kelley and Daryl Conner – Emotional Cycle of Change Model