Değişik vesileler ile karşılaştığım insanların kişilik özelliklerini anlamaya çalışır, gözleme dayalı verileri o kişi ile iletişim kurabilmek için analiz ederim. Bazı insanlar ile kurduğum iletişimden keyif alırken, ne hikmetse, bazıları ile kurulan iletişim akmaz ve hiç keyif vermez. Bu yaşanmışlığa bazen aynı insanla değişik zaman ve şartlarda da şahit olurum. Arkasından da hep merak ederim; bu iletişim davranışı dalgalanmasının kaynağı ben miyim, diğer insanlar mı?
Hepimizin malumu, iletişim; yapılan işten bağımsız olarak bizleri her yere taşıyan, yumuşak becerilerimizin en önemlilerinden biridir. Zaten bu becerilerin diğer adı da “taşınabilir”dir. Bir mesleğin veya sanatın icrası için gerekli teknik becerilerin “sert” beceriler olarak isimlendirildiğini de bu vesile ile hatırlatmış olalım. Yine başka bir hatırlatma da başarıda taşınabilir becerilerin %70 gibi bir orana sahip olduğunu gösteren araştırmaların varlığı olsun.
Zaman zaman ciddi dalgalanmalar gördüğüm iletişim konusunda, bugüne kadar arkadaş, yönetici, eğitmen, mentor, koç, danışman kimlikleri ile temas kurduğum insanların kendileri ile ilgili hislerini öğrenmek hep ilgimi çekmiştir. İlginçtir, çok az istisnası olmak üzere çoğunlukla insanlar kendilerini ilişki yönetiminde ve iletişimde çok iyi bulduklarını da ifade ederler. Biraz samimiyet ile detaylara girildiğinde de güçlü iletişimi olduğunu düşünen aynı insanların “iletişim yönetimi ve ilişki ağacı”nda kırılmadık dallarının kalmadığına da şahit olurum.
Hepimizin gözlemleyebileceği gibi, bazı insanlar biz ne söylersek söyleyelim her şeye karşıdırlar. Bazen niyet okuyarak söylemediklerimize bile karşı buluruz aynı insanları. Bazıları ise bunun tam tersidir, kafaları sürekli aşağı yukarı hareket ederek, her söylediğimizin altına, ben kefilim der gibi, tasdik mührünü basarlar. İki farklı durumda da biz aynıysak, bu durum niye bu kadar fark gösterir ki?
Konu burada kalsa yine iyi. Bazı insanlar ile karşılaştığımızda ortada çakışan, çatışan hiçbir şey olmasa dahi, kendimizi rekabet ederken buluruz. Birbirimize üstünlük kurma gayretleri çok belirgindir, yine tam tersini yaşadığımız insanlara da şahit oluruz. Varlığımız ile o insanların içine kapandıklarını, hatta ne dersek yapar hale gelip, bize bağlı-bağımlı hale geldiklerini görürüz ya da kendimizi bütün bunların hepsini yaparken buluruz.
İş hayatına yönelik kurumsal koçluklarda en çok gündeme gelen konulardan birisi de “zor insanlar” ile çalışmaktır. Burada ilginç olan, herkesin kendisini kolay geçinen olarak tanımlayıp, başkalarını tam tersi olarak niteleme eğiliminde olmasıdır. Bir şeyler ters gidiyorsa sebebi diğerleridir. Zor insan kavramının, başlı başına ele alınması gereken bir başlık olduğuna inandığım için, başka bir zamana bırakıp, asıl dikkat çekmek istediğim noktaya gelmek istiyorum. O da iletişim davranışlarımızın ne kadar farkında olduğumuz sorusudur. İletişim kurarken kendimizi nereye, nasıl konumlandırıyoruz?
Bu değerlendirmeyi yaparken akıldan çıkarılmaması gereken en öncelikli husus, yukarıda karşılaşmamız muhtemel olan birçok durumu “öz-farkındalık” açısından ele aldığımızda iletişim yeteneklerimizi anlamanın o kadar kolay olmadığı, zamana, mekana ve özellikle temas halinde olduğumuz insanlara göre şekillendiğini bilmemizdir. Sağlıklı değerlendirmeler için genellemelerden ve hep aynı davranışı sergileyebileceğimiz yönündeki kabullerden vazgeçmemiz iyi olacaktır.
İletişim davranışlarımızın analizi tıpkı harita üzerinden konum belirlemek gibidir. Konumu ve gidilecek yolu el yordamı ile ana hatları ve yüzeysel olarak belirlemekte mümkündür, gelişmiş navigasyon cihazları ile de. Kişilere hissiyatlarını sormak ve onlardan alınan verilerle kanaat oluşturmak birinci yol gibi dururken, insanı anlamanın ilimlerinden biri olan psikolojik teknikleri kullanmak ikincisi gibi duruyor.
İletişim konusu, insani ve yönetsel disiplinlerin tamamında çok gözde ve başat konulardan biri olarak literatürünü her gün genişletiyor. İletişim davranışlarını yorumlamanın da teknikleri de oldukça geniş yer yer tutuyor. Konu başlığımızı dikkate alarak bu tekniklerden biri olan ve Amerikalı psikolog Timothy Leary’nin geliştirdiği ve adına “Leary’nin Gülü” adını verdiği aracın kullanımını ve ortaya çıkan analiz sonuçlarına değinmek istiyorum.
Timothy Leary geliştirdiği modelde iletişimde davranış biçimlerini adeta bir pusula üzerine kodlamıştır. Bir pusula düşünün ki, kuzeyi üsten bakan davranışı, güneyi alttan alan davranışı, doğusu birlikte hareket etmeyi, batısı ise karşı olmayı göstersin. Bize düşen kendimizi veya kimi değerlendirecek isek onun, iletişim konumunu bu pusulayı kullanarak kodlamak olacaktır.

- Kuzey – Üsten Bakan Davranış: 1- Rekabetçi 2- Yönlendirici
- Güney – Alttan Alan Davranış: 1- İçe kapalı 2- Bağlı-Bağımlı
- Doğu – Birlikte Yürüyen Davranış: 1- Yardımcı 2- İşbirlikçi
- Batı – Karşı Gelici Davranış: 1- Savunmacı 2- İsyan edici
Pusula şekli üzerinden çalışırken hangi iletişimi irdeleyeceksek farkındalık açısından altı aşamalı uygulama stratejik düşünce açısından iyi olacaktır. Yani; analiz etmeye çalıştığımız iletişim kiminle ise, onu dikkate alarak şu altı soruya cevap arıyoruz:
- Bu kişi ile iletişimim bu pusula üzerinde nereye denk düşüyor? – Mevcut durum
- Nerede olmasını istiyorum? – İdeal durum
- Onun gözünde bu iletişim nereye denk geliyor? – Empati
- Neleri değiştirmem gerekiyor? – Farkındalık
- Nasıl değiştireceğim? – Aksiyon
- Hedefime ilerlediğimi nasıl anlayacağım? – Ölçümleme
Kendimizi ve insanları anlamak için iletişim davranışlarımıza bir de bu gözle bakalım. Bu bakış açısının, genellemelerden kaçarak özelleştirerek uygulanması gereken bir teknik olduğunu tekrar hatırlatmak istiyor, derin ve bilgelik sağlayacak keşiflere vesile olmasını diliyorum.
Ünsal Sözbir